1. A Clockwork Orange-Otomatik Portakal - Stanley Kubrick

Stanley Kubrick,  bugüne kadar izleme şansına sahip olduğumuz, her biri birer kült statüsüne erişen  filmler çekmiş, belki de gelmiş geçmiş en önemli sinema yönetmenidir. Otomatik Portakal ise, onun Eyes Wide Shut,Shining, A Space Odyssey ve Full Metal Jacket ile birlikte her biri başyapıt olan filmlerinden bana göre bir adım daha öne çıkan filmidir. Antony Burgess'in aynı adlı romanından çevrilen   ve Avrupa'da yıllarca yasaklı kalan, (İngiltere'de 30 yıl boyunca gösterilememiştir) yayınlandığı ülkelerde de sansürlü bir şekilde yayınlanan film, alternatif ve karanlık bir disütopyada, suçun kaynağı ve ceza sistemi üzerine izleyicisine sarsıcı bir deneyim sunar.
Film, herkesin içinde doğuştan gelen bir şiddet içgüdüsü olduğunu gösterirken, şiddetten ölesiye zevk alan Alex ve arkadaşlarının, hayvansal içgüdüleriyle içinde bulunduğu toplumdan soyutlanışını, fakat sonrasında toplumun yarattığı şiddetin kurbanı oluşunu sivri bir dille anlatır. 

"Şiddetin asıl kaynağı birey mi, yoksa bireyi şiddete zorlayan toplum mu?"  sorusunu da bize sorar.  Bu açıdan filmin iki yarısı, soruya farklı cevaplar verir. İlk yarısını izlediğinizde, aile yapısına saygı duymayan, toplumsal yapının her türlü ahlakçı yapısına ve kurallarına başkaldıran, şiddet ve tecavüzden zevk alan, şiddeti toplumu bozma aracı olarak kullanan, toplumca suç olarak belirlenen tüm cürümleri işleyen bir insanın sahip olduğu kargaşa, bize  şiddetin insan doğasının içinde var olan en tehlikeli içgüdü olduğunu söylerken, filmin ikinci yarısı, size alternatif bir cevap imkanı sağlar. Yakalanan ve hapse atılan Alex’in, ıslah için tedavi edilme süreci, bu tedavi sürecinde, onu izleyen ve sürecin parçası olan kişiler (devlet, din, sağlık örgütü ve polis) , bize devletin istediği zaman kuzu gibi vatandaşlar, savaş zamanı geldiğinde ise öldürme makineleri yaratabildiğini gösterirken, ıslah edilmesi sırasında, Alex'in zulmettiği her kişi ve zümre tarafından aynı derecede zulümle karşılaşması ise toplumu ayakta tutacak bu normların aynı zamanda, şiddetin kaynağı olabildiğini de gösterir.  

   Film, sinema tarihinin en şiddet dolu filmlerinden biri hiç kuşkusuz. İzlerken sizi epey zorlayacak şiddet sahneleri de içeriyor. Ama filmi izlerken, fiziksel şiddetten daha çok içerdiği ve bizi rahatsız eden duygu suratımıza tokat gibi çarpıyor. Alex'i ıslah etme çalışmaları sırasında uygulanan deneyin, Pavlov'un klasik koşullanma yoluyla köpeklerine öğrettiği davranışlardan hiç bir farkı yok. Alex'i şiddetten uzaklaştırmak için, gözlerini kapatmasına izin vermeden yine şiddet sahnesi izlettiriliyor, bir kadına tecavüz etmemesi için, her kadın bedenine dokunmak istediğinde, beynine elektrik ve acı veriliyor.

Deney sonucunda Alex'in toplum için yararlı(!) birey olup olmadığını kontrol etmek amacıyla düzenlenen gösteri sonucunda, Alex'in artık "olduğuna" karar veriliyor. Evet Alex gerçekten şiddetten arınmış ve yeni doğmuş bir bebeğin duygularına kavuşmuştur da, yine de bir yerde bir yanlışlık vardır. Bunu da hapiste Alex'i tek anlayan adam olan papaz açıklıyor: Alex toplumun kurallarına uymayı, herkesin istediği gibi davranmayı öğrenmiş olabilir ama artık bir seçim yapma, istediği gibi davranma şansı yoktur. 

Film, son derece ilginç detaylar barındırır. Alex'in Beethoven sevgisi ve filmin marjinal derecede şiddet içeren sahnelerinde, Beethoven çalması ve sonrasında ıslah sürecinde Alex'in 9.senfoniyi şiddetle özdeşleşitrmesi,  arkadaşları ile birlikte tecavüz yada şiddet eylemeninden önce süt içerek arınmaları, beraber eylemlerde bulundukları arkadaşlarının, hapisten çıktığında polis olduklarını ve böylece içlerinde ki şiddeti, devletin emrine kullanmaları, tecavüz ettiği yazarın eşinden, daha sonra aynı şiddeti görmesi gibi. Bu filmde Kubrick'in oyuncu yönetiminde ne kadar başarılı olduğunu bir kere daha görüyoruz. Malcolm Mc Dowell bu filmdeki olağanüstü oyunculuğuna rağmen, bir daha başka filmde benzer bir performans sergileyememiştir.

Kısacası film, toplumun kurallarına uymanın dayatılması ile  insanın öz iradesinin tamamen elinden alındığını ve iyi ile kötü arasında ki çizginin hiçte o kadar kalın olmadığonı ve bu ikisinin her an yer değiştirebildiğini bize gösteriyor.

Yorumlar

Popüler Yayınlar